Yiyiniz iciniz ancak israf etmeyiniz (Araf 31)
lezzetler.com yemek tarifleri paylaşım sitesi

Yemek Tarifleri > Diğer Konular > Kırkağaç Yemek Kültürü (1 adet - 25,829 defa bakıldı)

Kırkağaç Yemek Kültürü


Fotoğraflı Yemek Tarifleri

Ana Sayfa
Video Yemek Tarifleri
Yemek Galerileri
Ana Yemek Tarifleri
Tatlı Tuzlu İkram Tarifleri
Yöresel Yemek Tarifleri
Geleneksel Yemek Tarifleri
Etnik Yemek Tarifleri
Dünya Mutfaklarından Yemek Tarifleri
Diyet Yemek Tarifleri
Markalardan Yemek Tarifleri
Ustalardan Yemek Tarifleri
Bebek Yemek Tarifleri
Vejetaryen Yemek Tarifleri
Osmanlı Yemek Tarifleri
Kamp Yemek Tarifleri
Sebze Yemek Tarifleri
Meyve Tarifleri
Kırmızı Et Yemek Tarifleri
Av ve Kümes Etleri Tarifleri
Balık ve Deniz Ürünleri Yemek Tarifleri
Sakatat Yemek Tarifleri
Çerez Tarifleri
Tahıl Yemek Tarifleri
Diğer Malzemelerden Yemek Tarifleri
Pişirme Yöntemlerine Göre Yemek Tarifleri
Tatlarına Göre Yemek Tarifleri
Kolay Yemek Tarifleri
En Yeni Yemek Tarifleri
Malzemeye Göre Arama
Genel Konular
Besinlerin Değerleri
Şifalı Bitkiler
Aşçılığın Püf Noktaları
Sofra Düzeni ve Servis
Mutfak Takımları
Yemek Hakkında Sözler
Yemek Rüyaları
Yemek Fıkraları
Diğer Konular
Sağlık Konuları
Site Hakkında
Makaleler
Söyleşiler
Anketler
Mütevazı Lezzetler®

Üye Girişi
Üye Ol


Kırkağaç Yemek Kültürü

siyami
Super MOD
Super MOD

Kayıt: 26.09.2006
Mesajlar: 1925
Şehir: izmir
Kısa URL: https://ml.md/lc87742
Gönderme Tarihi: 20.Mar.2013
2,150 defa indirildi / yazdırıldı




Kırkağaç Belediyesi

Manisa Kırkağaç’ın kendine özgü ve oldukça zengin bir yemek kültürü vardır. Yemeklerin bir çoğuna başka yörelerde rastlamak imkansızdır. Mutfağa hakim olan yağ, tabiatıyla zeytinyağıdır. 0 kadar ki Kırkağaç’ta sabah kahvaltısında bile zeytinyağı hazır ve nazırdır. Hele içine ‘domatis suyu” (domates salçası) katılıp da, kızarmış ekmek banmanın tadına doyum olmaz. Ayrıca belli mönüler, geleneksel olarak belli gün ve zamanlarda yenir. Örneğin Kırkağaç ‘Bazarı’ (Perşembe) akşamları özellikle ‘Gulak Çorbası ve Güveç’ yenir. Yanına da elbette ki ‘Kaymaklı kadayıf’ yakışır. Mevsim ilkbahar ise, höşmerim de olabilir. Yine Ramazan bayramlarında kıyı, baklava, şekerleme, diple gibi tatlılar yapılır. Kurban bayramları daha telaşlı geçtiği için, tatlının ağırlığı biraz daha azdır. Buna karşın o nefis kurban eti töresel olarak ilk gün kavurma olarak soframızdadır. Hemen arkasından kuyruk helvası gelir. İlk gün akşamı genellikle ‘Kemikli Et yemeği yenir. İkinci gün ‘Garın-Gumbar’ ve Ciğer günüdür. Üçüncü gün ise Sura’nın tadına doyum olmaz. Bazı ailelerde ikinci gün yemekleri ile üçüncü gün yemekleri yer değiştirebilir.

Düğün yemekleri de belli bir düzen içinde ikram edilir. Keza düğün yemekleri konusunda ustalaşmış ünlü aşçılar bulunur. Düğün yemekleri içinde çorba, nohut, keşkek, pilav ve topalak vazgeçilmez demirbaşlardır. Duruma ve mevsime göre bunların yanına sebze, sarma, zerde, hoşaf ilave edilir. Karıştırma yemeği, düğünün ertesi günü gelinin yeni evine alışması için planlanan bir tören havasında geçer. Burada bütün aile yemeğe iştirak eder. Yemek kaşıklanırken herkes kendi kaşığı ile diğerinin kaşığının altından vurarak kaşıktakilerin dökülmesine neden olur. Sonra da diğerleri ona mukabelede bulunur. Yemek kahkahalar arasında sürer gider. Böylece gelinin yeni evindeki ilk gün yemeği neşe içinde geçmiş olur. Bu da gelinin yeni evine ısınması için sıcak bir ortam hazırlamış olur.

Hacı yemeklerine de yine düğün yemeklerine benzeyen bir mönü hakimdir: Topalak, keşkek, nohut, paça, aşure veya tel kadayıf. Lale Çamı’nda gözleme, büyük Çam’da mutlaka susamlı simit, yaprak sarması, et yemeği ve höşmerim yenir.

Eve gelen misafirlere çay, kahve gibi reçel ikram edilirdi. Evin hanımı, hünerine göre gül veya portakal, turunç, sakız kabağı gibi sebze ve meyvelerden reçeller hazırlardı. Misafir geldiğinde bir tepsiye, hazırlanan bu reçellerden biri konur, reçel tabağının yanında iki su bardağı bulunurdu. Bu bardaklardan birine yarısına kadar su konur, diğerinde ise reçel kaşıkları bulunurdu. ikram edilen kişi boş bardaktaki kaşıkla beğendiği reçelden bir miktarı alıp ağzına götürür. Sonra kaşığını yarıya kadar su dolu olan bardağa koyardı.

Bir de yakın komşulara dağıtılan yiyecekler vardır. Bunlardan biri taze bulgurdu. Yaz sonuna doğru ovadan gelen buğday öncelikle kaynatılır ve yakın komşulara dağıtılırdı. Yanında ceviz ile tadına doy olmazdı. Bu bulgur hayırı idi ve buna ‘Yıl Yemekliği denirdi. Ölenlerin ne zaman öldüğü, doğanların ne zaman doğduğu bu yıl yemekli ile anılırdı. Yani bir çeşit milattı. Bulgur sonra kurutulur ve kabuğu çıksın diye biraz ıslatıldıktan sonra dibeklerde dövülürdü. Bu dövme işlemi komşuların da katılımı ile imece usulü yapılırdı. Sonra tekrar kurutulur, sonra kepeği savrulur ve bulgur taşında yarılırdı .

Bir diğer benzer uygulama tarhana için geçerlidir. Yine her evde yaz sonuna doğru yıllık tarhana hazırlanır, sonra temiz örtülerin üzerine yayılarak veya büyük bakır sinilerde taraça gibi genişçe bir yerde güne kurutulurdu. İşte o tarhana ilk yapıldığında sıcak sıcak üzerine yoğurt dökülerek komşulara dağıtılırdı. Kalan tarhana tekrar yoğurtla yoğrulurdu. Tarhana teknede yoğrulurken futbol topu büyüklüğünde 3-4 parça kadar topak hazırlanır ve her birine isim verilirdi: Gün doğdu, Yel battı, Poyraz Esmesin vs. gibi. Bu, ‘güneş çıksın, rüzgar olmasın, böylece tarhana toz toprak olmadan kurusun anlamındaydı. Ertesi sabah, ceviz iriliğinde topaklar oluşturulur ve güneşte kurumaya bırakılır. İşte o gün, bir gün önce taze tarhana gönderilen komşular ‘Tarhana Dökmeye’ gelirlerdi. Onlar geldiklerinde o parçalar da kabuk tutmaya yüz tutmuşlardır. Gelenler tarhanaları açarlar. 0 sırada topakların içleri henüz nemlidir. Buna ‘Tarhananın Karnını Yarmak’ denir. İki avuç arasında ovalanacak kıvama gelmişse, üstü tepsermişse, yani kurumaya yüz tutmuşsa yaygıya veya tekneye konur ve ovalanır. Tarhana kalburu teldir ve un kalburundan biraz daha seyrektir. Karınca başı denen büyüklük teki parçalar bu kalburun altına geçer Bu ovalama, eleme işi böyle sürüp gider, Üstteki iriler bir tas kalana kadar elenir. Son kısmın mevsimin ilk tarhana çorbası pişirilir.

Eski zaman mutfaklarının geleneksel bir “Yemek Adabı” vardı. Özellikle akşam yemeklerinde bütün ailenin mutlaka sofra etrafında birlikte olmasına özen gösterilirdi. Bu adeta ailenin bütünlüğünü sembolize ederdi. Yemeğe elbette ki evin babasından önce başlanılmaz. Evin büyüğü yemeğe Besmele ile başlar. Yemekten önce büyükler konuşmazlar ve konuşturulmazlar. Üzücü şeyler yemek sonrasına bırakılır. Yani “Yemek burundan gelmemelidir”. Yemek Allah Nimeti’dir, ona saygılı olunması gerekir. Bu nedenle sofrada konuşulmaz. Sofrada konuşan çocuk ve gençleri büyükler “Sus, şeytanın boğazına gider” diye uyarırlardı. Kaşıklar takırdatılmaz. Herkes kendi önünden yer. Artık yemek bırakılmaz. Sofradan ailenin büyüğü “Allah Halil İbrahim bereketi versin, Allah olmayanlara da versin” dedikten sonra kalkılır. Sofrada geğiren “Estağfurullah” der.

Eve misafir geldiğinde mutlaka yemek teklif edilir. Bu, ev sahibinin misafirperverliğinin bir ifadesi olup, “misafir nasibi ile gelir” diye düşünülür. Misafir istemese bile, ev sahibi “tatlı, yayan, kuru soğan, Allah ne verdi ise birlikte yiyelim” diye ısrar eder. Yemeğe ev sahibi başlar, konuktan önce sofradan kalkmak ona saygısızlık olarak algılanır. Yemek sonuna tatlı, arkadan kahve ikramı geleneksel bir uygulamadır.

Kırkağaç’ta "Gadefci Dükgenleri" Kırkağaç’ın yemek zevki deyince, hele hele ‘Gayma’lı Gadef’ deyince özel bir parantez açmak gereğine inanıyoruz. Çünkü Kırkağaç’ın kadayıfçı dükkanları, öyle bilinen pasta hane, tatlıcı gibilerine hiç benzemez. Çünkü orada sadece kadayıf imal edilir ve satılır. Kadayıf dışında satılan tek tatlı tahin helvasıdır. Halen yaşamlarını sürdüren bu çok özel dükkanlara çevre ilçelerden bile sırf kadayıf siparişi için gelenler olur. Çünkü başka bir yerde kaymaklı kadayıf yapan dükkanlar yoktur. Şimdi gelin, bir Gadefçi Dükgeni'ni yakından tanıyalım:
Bu dükkanların ortasında, taze kadayıfın hazırlanması için kullanılan, yerden bir metre yükseklikte, yuvarlak bir ocak vardır. Bu ocağın üzerinde, çapı yaklaşık 2 m. kadar olan, kalaylanmamış bakır bir sini bulunur. Kadayıf için irmikten hazırlanan sıvı, altında delikleri bulunan özel bir kaba doldurulur. Kadayıfçı parmakları ile tıkadığı delikleri yavaşça serbest bırakınca, o sıvı deliklerden kızgın bakır tepsiye akmaya başlar. Kadayıfçı sıvı dolu kabı, tepsinin ortasından başlayıp, birbirini kesmeyen daireler çizerek dışa doğru tepsi üzerinde gezdirir. Böylece taze tel kadayıf elde edilmiş olur.






Kırkağaç Yemek Kültürü Tarifleri Diğer Konular



(1 adet Kırkağaç Yemek Kültürü 25,829 defa bakıldı)


lezzetler.com
Site Hakkında
Kullanım Kuralları
Üyelik Kuralları
Gizlilik Bildirimi
Hediyeli Üyelik
Bölümler
Yemek Kitapları
Mütevazı Lezzetler® Yemek Kitabı
Mütevazı Lezzetler® İkramlar
Mütevazı Lezzetler® Kurabiyeler
Mütevazı Lezzetler® Çorbalar
Mütevazı Lezzetler® Pilavlar
Mütevazı Lezzetler® Videoları
Mütevazı Lezzetler® Fotoğrafları
Mütevazı Lezzetler®
Mütevazı Lezzetler® Sertifikaları
Mütevazı Lezzetler® Türkçe
Mütevazı Lezzetler® Azəricə
Mütevazi Lezzetler® English
Mütevazi Lezzetler® Español
Mütevazi Lezzetler® Deutsch
Mütevazi Lezzetler® Français
Mütevazi Lezzetler® Italiane
Скромные Вкусы® Русский
لذيذ المتواضع ®عربية
Video Sunucuları
video.lezzetler.com
video.ml.md
Youtube
Dailymotion
Facebook
İzlesene
Mynet
Sosyal Medya
lezzetler.com facebook uygulaması
lezzetler.com facebook sayfası
lezzetler.com twitter sayfası
Mütevazı Lezzetler® facebook sayfası
Mutevazı Lezzetler® twitter sayfası